Ana Sayfa

Cumhuriyet Bayramı Yaklaşıyor! 100. Yılımız Kutlu Olsun! - sonfiyat.comCumhuriyet'in 100. Yılı Kutlu Olsun - Ankara Telsiz ve Radyo Amatörleri  Kulübü Derneği   
ELBİSTAN

 


 

 1563 Tarihli Elbistan Haritası Binlerce yıl öncesine baktığımızda, Anadolu’yu Güney’e oradan da Arabistan’a bağlayan en kısa yolun Elbistan’dan geçtiğini görürüz. Bu yol, aynı zamanda Elbistan Bölgesi’ne girerken ve çıkarken dar boğazları ve geçitleri takip etmek zorunda olduğundan, geçenler için fazla güvenli de değildir. Çünkü bu geçitlere ve vadilere sahip olan güçler, geçenlere istediği kötülüğü yapabilme fırsatını, hücumda üstünlük ve tuzağa düşürüp imha etme imkânını yakalamış olurdu.

     Ayrıca Elbistan, üç büyük nehir ve onların birçok kolları ile sulanan geniş ve Türkiye’nin 4. büyük ovasının içindedir. Etrafı dağlarla çevrilidir ki, bu yüzden alınacak tedbirlerle güvenliği sağlanmış bir şehir haline gelebilirdi.

 

    Bu sebepler yüzünden, tarih boyunca birçok ülkeler, komutanlar, bey ya da hükümdarlar buraya sahip olmak istemişler; bu uğurda, sayısız savaş ve baskın yapmaktan kaçınmamışlardır. Dolayısıyla Elbistan’ın bir türlü belini doğrultmasına fırsat vermemişlerdir. Sekiz, on bin yıllık tarihe sahip olmasına rağmen, ayaktaki eserler incelendiğinde sanki üç-beş yüz yıllık bir şehir görünümünde kalmıştır. Tüm ovasında tarih boyunca kurulmuş sayısız site devletlerinden ve büyük medeniyetlerden de çok az sayıda eser ayakta kalabilmiştir. Nesi varsa, ya yok edilmiştir ya da yıkık-dökük halde yeraltında, otuzun üstündeki höyüğün içinde yatmaktadır. Bizce, ciddi kazıların yapılmasını ve çıkarılacak eserlerle birlikte daha önce günışığına kavuşturulan ve Maraş, Adana, Ankara, İstanbul müzelerinde sergilenmekte olan eserlerin toplanarak “ELBİSTAN BÖLGESİ MEDENİYETLERİ MÜZESİ” tesis edilmelidir.

 

 

    

 Birçok medeniyetlere yataklık etmiştir Elbistan. Hititler en uzun zaman yerleşik kalanların başında gelmektedir. Binboğa dağlarından bol miktarda gümüş madeni çıkardıkları ve bunlarla kap-kacak yaptıkları bilinmektedir. Sonra Akadlar, Sümerler, Asurîler, (kısa dönem) İranlılar, Makedonyalılar (Elbistan ovasındaki eski eserlerin çoğu Makedonlara aittir) hâkim olmuşlardır. Sonra, bir ara Ermeni Selefkiyan devleti kurulmuş ve Romalıların egemenliğine girmiş, daha sonra da sırayla Bizanslılar, Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar tarafından sahip olunan ve hep stratejik önemi yüksek bir şehir olarak kendini göstermişti

 

  TARİHİ YAPILAR VE HÖYÜKLER

 KIZ KALESİ

    Kalealtı Köyünde 150 metrelik bir tepe üstündedir. Adının nereden geldiği ve tarihi bilinmemektedir. A ve B olarak adlandırılan burçlarda kimi kalıntılar ayaktadır. Aburcu, moloz ve kesme taştan iki katlıdır. Duvardaki kiriş deliklerinden katların ahşap örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Muhtemelen gözetleme kulesi olarak yapılmıştır. Bir benzeri de Güblüce köyünde Asar tepesi üzerindedir.

TOPALLI HAN ( KURTPİ HAN ) 

    İsminden de anlaşılacağı gibi, Elbistan’ın Yazıtopallı mevkiindedir. Yapısı diğer hanlarda olduğu gibi kum ve kireç karşımı kist ve taştan yapılmış olup, dikdörtgen biçimindedir. Uzunluğu 60-70 m, eni ise 35-40 m.dir. Bu bölgede her altı saat mesafeye bir han yapılmıştır. Bugün bu hanların harabeleri kalmıştır. Selçuklu döneminde ticareti geliştirmek amacıyla her 30 km.ye konaklama mesafeli birer han yaptırılmıştır.

HİMMET BABA CAMİSİ VE TÜRBESİ

    Yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, Dulkadirli eseri olduğu tahmin edilmektedir. Himmet (Ümmet) Baba ile ilgili Elbistan’da birçok rivayet mevcuttur. Himmet Baba’nın evliya bir zat olduğu, ölümüyle bu türbenin Selçuklu Kümbet mimarisindeki sekizgen yapı karakteri uygulanarak yapıldığını görmekteyiz.

    Önce türbe yapılmış, sonra mescit eklenerek günümüzdeki yapıyı oluşturmuştur. Sekizgen planlı türbenin kubbesi doğrudan duvarlara oturmuştur. Mescit ve türbenin kubbeleri dıştan konik çatılıdır. Türbe ve mescit vakıflar tarafından 2009 yılında restore edilmiştir. Türbe avlusunda restorasyon sırasında bir de sarnıç tespit edilmiştir. Ayrıca avluda 100 yıllık bir çınar ağacı mevcuttur.

ULU CAMİİ

    Güneşli mahallesinin ortasında bulunmaktadır. Son cemaat yerinde asıl portal üzerinde bulunan kitabe dört satırlık sülüs hatlı ve 1240 yılına tariflerin. Fakat bu kitabenin Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyasettin Keyhüsrev döneminde Emir Çavlı tarafından Çallıhan civarında yaptırılan başka bir camiye ait olduğu tahmin edilmektedir. Daha sonraki yıllarda oradan Ulu Camii ye getirildiği düşünülmektedir.

    Ulu camiinin Dulkadirli hükümdarı Alluddevle Bozkurt beyin kardeşi Şehsuvar beyin oğlu Ali Bey tarafından yaptırıldığını Prof. Oktay ASLANAPA ve Prof. Hamza EROĞLU ifade etmektedir.

    Eskiden var olan fakat Safevi hükümdarı Şah İsmail’in 1505 yılında Elbistan istilası sırasında yıkılan camiinin yerine Osmanlı mimari üslubuyla yeniden yapılmıştır. Aslında iki minareli olan yapının minarelerinden birisi yıkılmıştır. Camii kareye dikdörtgen planlı üç gözlü son cemaat yeriyle Kuzeye doğru uzatılmıştır. Bey sarayından, Hünkâr mahfiline camiinin doğu tarafından bir kapı açılmaktadır.

    İlk onarımı Kanuni Süleyman döneminde yapılmış, sırasıyla IV. Mehmet döneminde, 1816 yılında II. Mahmut döneminde onarım geçirmiştir. Minaresi 1834 yılında halk tarafından onarılmıştır. 1922 yılında yine halk tarafından camii kısmen onarılmış, 1932 yılında ise Vakıflar idaresince onarılmıştır. Son onarımı da yine Vakıflar tarafından 2009 yılında yapılmıştır.

    Alaüddevle Bozkurt Beyin kabri minare yanında cami haziresindedir.

ÇARŞI ATİK CAMİİ

    Elbistan’ın ayakta kalan en eski ve tarihi yapılarından biri olan Çarşı içerisinde bulunan Çarşı Atik Camii, Alaüddevle zamanında, XVI. yüzyılın başlarında yapıldı. Caminin mimarı bilinmektedir.

    Cami, kesme taş, bazen de kaba taş yer yer tuğladan, kist denilen kum kireç karışımıyla dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.

    İbadet mekânı sütunlarla üç sahne ayrılmış, bunlar üst örtü olan tavanı desteklemekte, Mihrap yuvarlak bir niş şeklinde olup orijinalliğinden uzaklaşmıştır.

    Üst örtü ahşap kırma çatı ile kapatılmıştır. Camiye bitişik olan minare orijinalliğini korumuş, Dikdörtgen bir kaide üzerine Türk üçgenlerinin yardımı ile taştan yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli gövdeye geçilmektedir.

    Kahramanmaraş ve Elbistan’daki camilerinde çoğunda olduğu gibi bu caminin de şerefesi balkon şeklindedir. Minare ve cami, Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce 1997-2005 yılları arasında yapılan onarımla yenilenmiştir.

KIZILCAOBA CAMİİ

    Ceyhan nehrinin karşı tarafında Şardağı eteklerinde 1800’lü yıllarda yapılmış bir camiidir. Küçük bir mescit hüviyetindedir. Klasik Osmanlı mimarisiyle yapılmıştır. Yapı malzemesi olarak kesme taş kullanılmıştır. Tek kubbeli ve tek minarelidir. 2009 yılında Vakıflar tarafından restore edilmiştir.

SELÇUK HAMAMI

    Elbistan Kalesinin güney yamacında Ulu Camii ile sırt sırtadır. Ulu Camii Kalenin Kuzeyinde Hamam ise güneyindedir. İkisinin ortasında ise bugün ayakta olmamasına rağmen Dulkadirli Sarayı vardır. Ceyhan nehrine bakan hamam Kale toprağının altında kalmış bakımsızlıktan yıkılmak üzeredir. Elbistan’daki en eski tarihi yapıdır.

KARAHÖYÜK

    Elbistan merkeze 7 km uzaklıkta Karahüyük köyündedir. Hurman Çayı ve Ceyhan Nehri kenarında tarih öncesi insanların avcılık ve toplayıcılıkla yaşadığı dönemlere uygun bir konumdadır. Kültür toprağı 6 m. civarındadır. Höyüğün bir kısmı dolgu malzemesi olarak kullanılmış ve zarar görmüştür.

TİLHÖYÜĞÜ

    Akbayır Beldesinde Elbistan’a 15 km mesafededir. Güneyi Nurhak dağları, Kuzeyi Til ovasıdır. Kevgirli deresi kenarındadır. Tarih öncesi dönem Elbistan’da önemli bir yerleşim yeridir. Höyük civarında renkli taşlardan mozaiklere rastlanıştır. Taş aletler, obsidyen malzemeler bulunmuştur. Höyüğün bir kısmı yerleşimle tahrip edilmiştir.

GAVURVİRAN HÖYÜĞÜ

    Türkveren köyüne 500 m. Mesafede Söğütlü çayı kenarındadır. Elbistan’a 19 km uzaklıktadır. Savunması kolay bir tepe üzerindedir. Çok derin bir kültür toprağına sahiptir. Seramik kap parçaları kalıntıları mevcuttur.

    Köyün hemen altında Söğütlü çayı üzerinde en eski köprü ayağı kalıntıları mevcuttur.

MALAP HÖYÜĞÜ

    Akbayır Beldesinde 6 km doğuda aynı istikamette Nurhak dağları eteklerinde Bakış beldesinde bulunmaktadır. Elbistan’a uzaklığı 23 km dir. Til Höyüğü ile benzerlik gösterir.

OZAN HÖYÜĞÜ

    Doğan Köy beldesinde bulunmaktadır. Karahöyüğe 5 km, Elbistan’a 14 km uzaklıktadır. Höyük toprağı dolgu malzemesi olarak alınmış, tahrip edilmiştir. Hemen yakınında Kışla Höyüğü de bulunmaktadır.

TAŞLI HÖYÜK

    Büyükyapalak beldesi yakınlarındadır. Elbistan’a uzaklığı 20 km.dir. Höyük yakınında bölgenin tek su kaynağı Taşlı höyük pınarı bulunmaktadır. Höyük tarla haline dönüştürülmüştür.

    Bu höyükler ve Tümülüslerde hiçbir çalışma yapılmayıp tamamen köylünün ve definecilerin insafına terk edilmiştir.

ESKİ HÜKÜMET KONAĞI

    Elbistan Hükümet binası dönemin Kaymakamı Osman Bey (Kör Osman) tarafından 1925-26 yıllarında Kızılcaoba Mahallesinde yaptırılmıştır. Bu binaya otantik görüntü veren taşlardır. Bu taşlar Elbistan’daki yıkık tarihi yapılar, eski konaklar ve mezarlıklardan alınmıştır. Eski Hükümet Konağının yeri de eski bir mezarlıktır. Buradaki mezar taşları da kullanılmıştır.

    Bina göründüğü kadar eski tarihi yapı teşkil etmez. Cumhuriyet Türkiye’sinin Elbistan’a ilk hizmetlerinden birisidir. İlçe nüfusunun artmasıyla ihtiyaçları karşılayamaz olmuş, günümüzde Polis Evi olarak kullanılmaktadır.


Tarihçe bölümündeki tüm bilgiler emekli Öğretmen Arif BİLGİN' den alınmıştır. )

ELBİSTAN" KELİMESİ VE TARİH İÇİNDE UĞRADIĞI DEĞİŞİMLER

     Asrımızın tarihçileri arasında, Elbistan kelimesi (ismi) için çeşitli yorumlar yapılmış, kelimenin nereden veya neden kaynaklanmış olabileceği hakkında bilgi veya belge belgeler aranmış ama bulunamamıştır. Bundan dolayı tarihçiler kelimenin ekini, kökünü anlamlandırmaya çalışarak, tahminden öte geçmeyecek bazı fikirlerini öne sürmüşlerdir.

     Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Elbistan kelimesine ille bir anlam bulma pahasına, ünlü tarihçilerimizden bazıları; kelimesinin "Türkçe" olduğunu iddia edip teoriler üreterek, bazıları da yine kelime Türkçe imiş gibi düşünüp bu sefer Elbistan’ı (el+bistan veya alp+sitan şeklinde) ikiye bölerek anlam kazandırma gayretleri kadar da hataya düşmüşlerdir.

     İlgili tarihi ve Elbistan’ı en iyi bilenlerin başında gelen Prof. Dr. Mükrimin Halil Yinanç’ın, İslam Ansiklopedisi için yazdığı "Elbistan(1)" maddesi içinde söz konusu ettiği isimlerle birlikte, başka kaynaklardan da faydalanarak "Cumhuriyetin 70. Yılında Elbistan (2)" adlı kitabımıza kaydetmiş olduğumuz Elbistan kelimesinin türevlerine yenilerini ilave ederek; tarih içinde yazılı kaynaklarda var olan ve bilinen tüm isimleri ele almak; daha doğrusu bir yöreye isim olarak ortaya çıkmış bir tek kelimenin, tüm gelişimini (veya değişimini )mümkün olduğunca kronolojik bir sırayla incelemek istiyoruz.

     Faydalanılan kaynakların birçoğu ya birbirinden etkilenerek dönemlerinde geçerli olan ifadeyi kullanmışlar veya Elbistan’ın o zamanki isminin üzerinde durmak isteyenler, kısıtlı imkânlarla görüp okuduğu veya duyduğu rivayetleri açıklamaya çalışmışlardır. Günümüzde ise gerek kaynaklara ulaşma kolaylığı, gerek tarihin derinliklerinde kalan sırların her gün daha çok ve gelişerek çözülmesi; nice bilinmeyenleri açıklamada, şöyle zannedilen şeylerin böyle olduğunu kanıtlamada inanılmaz imkânlar sağlamaktadır. Bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor. Bilinen ve yazılı kaynaklarda rastlanan en eski ve temel adı ABLASTA’dır.

     İsmin tahlilinden önce, Elbistan’ın bundan binlerce yıl önce, eski Karaelbistan kasabasının tam olduğu yerde, Ceyhan nehrinin iki yakasına (daha çok batı yakasına) kurulduğunu; halen orada höyüğünün bulunduğunu; yaklaşık bin yıl kadar önce şehrin bugünkü yerine taşındığını hatırlatmakta yarar var.

     Luvi dili, binlerce yıl önce buralarda da şehirler kurarak yaşayan “Hititlerin kullandığı dillerden biridir. Luvicede (-ASTA) kelimesi “akan, akar, akıntılı” anlamına gelmektedir(4)”. Baştaki (AB) kelimesi de yine yakın çevrede yaşayan yerli halklardan olan Arapların dilinde "su" demektir

     Görüldüğü gibi, ABLASTA şehri; en azından Hititler zamanında ve ondan önce de yerleşim yeri olarak Battal Köprüsü’nün 500 metre aşağısındaki “Suçatı”ndan (Ceyhan ile Söğütlü nehirlerinin birleştiği yerden) Büyük Kaya Pınarı’nı da geçecek kadar uzun; geriye doğru da Tahta Köprü’den Tepebaşı’na, oradan Çilingir çayırına kadar geniş bir alana kurulmuştur. Bu çerçevesini çizdiğim bölgenin neresi kazılırsa kazılsın, bu devre ait taşlar, temeller, eşyalar vs bulmak mümkündür...

     İşte bu şehre ABLASTA’ya, Ceyhan ve Söğütlü gibi ovanın önemli iki akarsuyunun arasında ve birleştiği yerde oluşuna uygun olarak, “Su memleketi” veya “Suyu bol memleket” belki de “Su beldesi, su şehri…” anlamında bir isim vermek için; "su" demek olan "AB" ile "akar, akanı olan, akıntılı" demek olan "ASTA" kelimelerini yan yana getirilip arasına da dillerinin grameri gereği (L) kaynaştırma harfi de girdirilip "AB+L+ ASTA" (ABLASTA) kelimesi türetilmiş olmalı…

     Ne var ki, bu kelimeyi, bölgemizde Türkler yokken, binlerce yıl yaşayan Romalıların ve Ermenilerin de kullandıklarını bildiğimiz halde Hititlerden daha gerilere giden bir kaynağı elde etmek mümkün olmamıştır. Dolayısıyla Elbistan’ın isimlerini, günümüze doğru, ne zaman, kim(ler) tarafından kaydedildiğini örnekleyerek sıralamak için de bu ilk isim olan ABLASTA’dan başlayarak yazmak gerekecek:

 1) Ablasta : Hititler; Urfalı tarihçi Matthieu ve birçok Ermeni tarihçi.

 2) Ablastayn : Süryani tarihçi Mihail.

3) Ablastin : Abu’l Farac b. İbrî (Bar Hebraeus).

4) Abulustayn : Yakut Hemâvî.

5) (E)plastantia : I. Haçlı Seferi tarihçisi Baudri de Dol (1097) ile bir Latin tarihçi.

6) Ablistan : Selçuklu tarihine dair eserler yazan tarihçiler ile XIV. ve XV. Asırlardaki İran tarihçileri. Dulkadiroğulları Beylerinden Alaüddevle Bey, 16. asrın hemen başında yazdırdığı vakıfnamelerinde bu şekilde kullanmıştır(4).

7) Albistan veya Elbistan: XVI. Asırdan itibaren hemen tüm müellifler.

8) Abilistan : 1831 yılında yazıldığı bilinen "Oruç Bey Tarihi" adlı eserde bölgenin adı olarak yazılmıştır. (Uzun zaman, Yukarı Fırat Havzası, Kapadokya’nın bir kısmı, tüm Maraş, Adıyaman, Malatya, Kadirli, Saimbeyli gibi şehirlerle çevrelenmiş büyük bir alan "Elbistan Bölgesi" olarak anılmaktaydı.

     Abilistan kelimesi, büyük ihtimal, Ablistan okunuşundaki (b) esre okunarak ((b)’den sonra (-i) varmış gibi bir ses verecektir) ortaya çıkarılmış bir kelimedir. Oruç Bey Tarihi’nin yazarı Oruç Bey’den başka kullanana rastlanılmaması ve bilim adamlarımızın da pek kale almaması bunun en güzel delilidir…)

     XV. Yüzyıldan itibaren genellikle Ablistan (A-B-L-İ-S-T-A-N harflerine lütfen dikkat edelim.) şeklinde kullanılmıştır. Yani kelimenin ilk şekli (ABLASTA) korunarak, (A) harfinden sonra (B) ondan da sonra (L) harfi yazılmış, sonra diğerleri yerini almıştır… Zaman içinde Osmanlılara ve bölgemize Arap kültürünün, dilinin ve kullandığı Arap harflerinin etkisiyle baştaki (AB) hecesi, (EL) harf-i tarifi gibi kullanılarak (veya öyle zannedilerek); ABLİSTAN telaffuzu, ALBISTAN ve ELBİSTAN şeklinde söylenip yazılmaya kavuşmuştur. Bugün bile Albıstan diyenler bir hayli fazladır.

     Elbistan’ın henüz Türkler tarafından fethedilmediği, hatta hiçbir türkün yaşamak için bile gelmediği dönemlerden (4.000–5.000 yıl öncesinden) beri kullanıldığı tespit edilen isimler bunlardır. Yine yanlış okumalardan doğan “Bilistan, Bülüstan” gibi telaffuzlar varsa da bir türev olarak kale alınacak şeylerden değillerdir.

     Albostan ve Alpsitan gibi iki uydurma kelimenin, bu şehrin ismi olarak kullanılmasına, yazılı ve sözlü olarak tarihin hiç bir döneminde rastlanmamıştır. (Yazının ilerleyen bölümlerinde üzerinde ayrıca durulacaktır.) Yukarda sıraladığımız isimlerin tarihi gelişimi içinde uğradığı değişimleri, bunun yanında ABLASTA iskeletinin, kalıbının hemen hiç değişmediğini bir tablo düzleminde görelim.

1

ABLASTA

A

B


L

A

S

T

A






2

ABLASTAYN

A

B


L

A

S

T

A

Y

N




3

ABLASTİN

A

B


L

A

S

T

İ


N




4

ABULUSTAYN

A

B

U

L

U

S

T

A

Y

N




5

EPLASTANTİA

E

P


L

A

S

T

A


N

T

İ

A

6

ABLİSTAN

A

B


L

İ

S

T

A


N




7

EBLİSTAN

E

B


L

İ

S

T

A


N




8

ALBISTAN

A

L


B

İ

S

T

A


N




9

ELBİSTAN

E

L


B

İ

S

T

A


N





 

     Bu tablo ilk kez Emekli Öğretmen Ali BİLGİN tarafından oluşturulmuştur.
Artık uğradığı değişikliklerden sonra günümüzdeki şeklini alarak kullanılan 8. ve 9. sıralarda yazdığımız Albıstan ve Elbistan telaffuzlarını bir tarafa bırakarak, tablodaki ilk yedi maddedeki isimleri inceleyelim:

     İlk isim hariç tamamında kelimenin iskeleti olarak karşımıza (A) harfinden sonra (B-L-S-T-N) sessiz harfleri çıkar. Başka bir deyişle, ismin bilinen ilk telaffuzundan günümüze kadar tüm gelişiminde (A-B-L-S-T-A-N) harfleri ve daha önemlisi de sıralaması hiç değişmeden gelmiştir.

     Tarih içinde, çeşitli din, dil ve medeniyete sahip topluluk ve milletlerin, söyleyişi ve okuyuşu, kendi kültürlerine, dil ve anlamlandırma düşüncelerine göre küçük değişikliklere uğraması tabiidir. Bu yüzden hepsinde de ismin tarihi gelişimi özümsenerek kullanıldığının bir delili olarak, (A-B-L-S-T-A-N) harflerinin oluşturduğu kalıp korunduğu ve sadece aralarına, birbirinden çok az farkı olan sesli harflerin girdirildiği görülür. Bunu da kendi dillerinin, kültürlerinin doğal yapısına uydurmak maksadıyla yapmış olmaları gayet tabiidir. Tıpkı aynı kelimeyi, zaman içinde, Türklerin, Albıstan ve Elbistan şekline döndürdüğü gibi… Bizim İspanya dediğimize Avrupalıların Speyn, bizim spor, onların espor dediği gibi. Bu gerçeğin ABLASTA isminin, Elbistan'da, bırakın Elbistan’ı tüm Anadolu"da Türklerin hiç olmadığı yani bu topraklarda Türkçenin hiç konuşulmadığı bir dönemde oluştuğunu ve o zamanlar başladığını hatırlatalım…

     Sonra Elbistan'ın Türklerin eline geçtiği Selçuklular döneminde kelimedeki değişim devam etti. Dulkadiroğulları döneminde bile kullanılan isimler arasında farklılıklar vardı. Ama o zamanlar, en çok Türkler arasında ABLİSTAN adı yer etmeye başlamıştı. Mesela; Dulkadir beyi, Alaüddevle Bey’in, hâkim olduğu topraklardaki, özellikle başkent Elbistan ve bir ara sekiz yıl kadar başkent olan Maraş'taki camiler ve sair eserler için kurduğu vakıf ve yazdırdığı vakıfnamelerde -yukarda bahsettiğimiz gibi- şehrin adı ELBİSTAN değil, E B L İ S T A N (ABLİSTAN) olarak yazılmıştır. Menteşe Beyliği’nin kurucusu Menteşe Bey’in babası ve aynı zamanda Kuru Bey’in oğlu olan zatın adı da Elbistan değil Eblistan Bey’dir(5).

 
 
 
hittoplist.net toplist site ekle Ücretsiz Seo https://img.webme.com/pic/t/toplist24/banner.gif
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol